Bir annenin sessiz sedasız son nefesi beynime vuruyor.
Ölümü düşünmek ne sancılıymış meğer.
İnsana yaşamın değerini fersah fersah öğretiyor.
Hayallerim ne kadar da saçma geliyor şimdi bana...
O günleri atlatmak için verdiğim savaş inanılmaz.
Rahmetli babamın da dediği gibi. Başaranların hep yaptığı şeyi yaptım.
Defalarca ve defalarca yeniden denedim.
Şimdi geçmişe bakmak kor yangınları çağırmıyor yüreğime.
O yangınla yaşamayı öğrendim öğreneli ellerimin içindeki sıcaklığa
şükrediyorum. O benim hayatımın enkazında bulduğum mucizem.
Bana yaşamak için binlerce sebep veren kahramanım.
Can yeleğim, son filikam acil çıkış kapım, oksijen maskem.”
Bu bir aşk hikayesinden çok daha fazlası.
Bir acının, bir mucizenin ve bir direnişin hikayesi.
Mücadelenin vücut bulmuş hali.
Bir Sevda Masalı, 1999 Gölcük Depremi’nde hiç anlatılmayan, resmi ve gayri resmi kayıplar arasına girmeyen kayıpları anlatıyor.
Yarım kalan sevdaları, ayrılan elleri, toprak yerine soğuk duvarların mezarı olduğu nefesleri anlatıyor.
Bir Sevda Masalı bu zamana kadar saklanan aşkı, meşe sandıktan naftalin kokusuyla çıkarıyor ve hatırlatıyor.
Aşkın anatomisi günümüz aşklarına ışık tutuyor.
Görmeden sevmek, dokunmadan sevişmek ve kavuşamayacağını bile bile gönlündeki emanete ömrü adamak.
Aşkı aşk ile yaşamak..