Küresel araştırmalar, pandeminin ardından Rusya-Ukrayna savaşı, enflasyon ve resesyonla mücadele eden küresel sermayenin güvenli ve sürdürülebilir büyüme vaat eden yatırım limanı bulamadığını gösteriyor. OECD verilerine göre, 2022’de küresel doğrudan yabancı yatırım hareketleri, yüzde 24 düşerek 1,28 trilyon dolara geriledi. GlobalData analizi ise aynı yıl tüm dünyada satın alma ve birleşme yoluyla yapılan yatırımların 3,9 trilyon dolardan 2,8 trilyon dolara düştüğünü gösteriyor. Türkiye sahip olduğu jeo-lojistik konumu, 83 milyonu aşkın iç pazar büyüklüğü, Avrupa’ya kıyasla genç nüfusu ve birkaç saatlik hava yolculuğu ile trilyonlarca dolarlık ekonomiye ulaşabilmesiyle küresel sermaye için cazibe yaratıyor.
Türkiye yabancı yatırımların radarında!
Dünyada yatırımların özellikle dijital ve yeşil teknoloji alanlarında yoğunlaştığını, Türkiye’de ise yatırımcıların gözde sektörleri arasında enerji, gıda, çimento, cam, seramik, endüstriyel metaller, savunma sanayi ile teknoloji start up’larının yer aldığını vurgulayan Ortak Akıl Danışmanlık Kurucusu Dr. Yılmaz Sönmez, “Türkiye esnek üretim kabiliyeti ve iddialı ihracat hedefleriyle yabancı yatırımların radarında! Ancak kurumsallaşamayan şirketler yabancı yatırımları zayıflatıyor. Endüstri 4.0 ve Yeşil Mutabakat çağında bu sektörlerin kurumsal dönüşümlerini tamamlaması ve altyapı eksikliklerini gidererek potansiyellerini hayata geçirmesi gerekiyor. Dünyada “gelecek vaat eden şirket” kriteri, sadece finansal göstergelerle tanımlanmıyor. Dayanıklı ve esnek bir kurumsal altyapı, trendlerle uyumlu performans göstergeleri ve yetenekler için cazibe merkezi olmak çok daha önemli” diye belirtti.
“Cazibe merkezi olmanın şifresi kurumsallaşmakta”
Türkiye’nin dünyaya diz çöktüren pandemi döneminde üretim yeteneği ve Avrupa pazarlarına yakınlığı ile öne çıktığını kaydeden Dr. Yılmaz Sönmez, “Yabancı yatırımcılar için Türk şirketleri her zaman önemli bir seçenek. Ancak şirketlerimiz kurumsal altyapı yetersizliğinden fırsatı kaçırabiliyor. Küresel sermayenin ajandasına girmeye engel olan yapısal faktörlerin başında KOBİ ve aile şirketi yapısı geliyor. Bu şirketler, Türkiye ekonomisinin tabanına yayılsa da ölçek ekonomisine geçmeyip evrensel yönetim ilkelerine entegre olmadıkça, insan kaynaklarından pazarlamaya, dijitalleşmeden yeşil dönüşüme kurumsal gelişimlerini tamamlamadıkça, cazibe merkezi olmaları zor” ifadelerinde bulundu.
BİST’te de kurumsallaşma çıkmazı
Türkiye’nin geniş sektörel yelpazesi sayesinde mevcut halka arzların ya da doğrudan reel sektör yatırımlarının çok daha ileri taşınabileceğini vurgulayan Dr. Yılmaz Sönmez, “Bazı sektörler ve şirketlerde altyapının yeterince güçlü olmaması nedeniyle hem doğrudan yatırım hem de finansal piyasalarda tüm bu potansiyele karşın ilgi sınırlı kalıyor. Gıda, enerji gibi sektörlerden birbiri ardına halka arz haberlerinin geldiği BİST, enflasyonun ortamın etkisiyle yatırımcıların ilgisini çekiyor ancak Kurumsallaşmayan ve ölçek ekonomisine geçmeyen şirketlerimiz küresel sermayenin rotasında belirleyici oluyor” dedi.
“Şirketler bakış açılarını üst lige taşımalı”
Kurumsallaşma ve ölçek ekonomisine geçişin entegre bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğine işaret eden Dr. Yılmaz Sönmez, “Tüm bu hedefleri hayata geçirmenin yolu şirketlerde yönetim kurulundan organizasyon yapısına, finanstan insan kaynağına tüm şirketi dönüştürecek stratejik vizyon oluşturmaktan, aile anayasasından stratejik plana kadar bu doğrultuda profesyonel destek almaktan geçiyor. Türkiye mevcut sektörel yelpazenin ve şirket ölçeğinin çok ötesinde bir potansiyele sahip. Ancak şirketlerin bakış açılarını üst lige taşımaları gerekiyor” diye ekledi.