HAYAT ENGELSİZ OLMAZ
Kübra Karahan

HAYAT ENGELSİZ OLMAZ

Hayat ne yazık ki engelsiz olmaz. Hep bir şekilde beklesek de beklemesek de çıkar karşımıza.

Kimimiz mutlu oluyoruz ve kimimizde bu işin içinden nasıl çıkacağım yardım Ey ALLAH’IM diyerek dua ediyoruz. Hayat bu işte kime ne zaman ne getireceği hiç belli olmaz. Bir anda mutlusun, havalarda uçuyorsun yüzünde güller açıyor ama bir saniye sonra bir bakmışsın ki yerle bir olmuşsun. Az önceki halinden eser kalmamış ne yazık ki. Hayat her zaman bizi güler yüzüyle karşılamıyor. Biz insanoğlunun o temiz güzel yüzünün altında nasıl ki bazen korku saçan yüzü varsa; hayatta bize o korku, dehşet saçan yüzünü gösterebiliyor. Ve ne yazık ki bizler yüzünden, hayata bakıldığında bizden intikamını çok iyi bir şekilde aldığını görüyoruz. Hayatta bazen kötü insanlar kötü olabiliyormuş. Yoksa bir önceki yazımda da söylediğim gibi hayatı acımasızlaştıranda, kötü olmasının nedeni de biz miyiz?

Örneğin;

Küçücük bir çocuk aslında. Ama bakıldığı zaman kendinden oldukça büyük sorunlarla karşılaşıyor ve büyük bir insan gibi onlarla başa çıkmaya çalışıyor, omuzlarında ondan daha büyük engeller ve yükler taşıyor. Eminim o da isterdi sıcacık evde annesinin yeni pişirdiği çorbayı televizyon izleyerek içmeyi. Ama maalesef o diğer çocuklar kadar şanslı olamadı. Ne hayat acıdı ona , ne soğuk havalar ve belki ne de biz.

Ama o buna hiç aldırmadı. Evet hava soğuktu ama o hala mendil satmaya devam ediyordu. Çünkü buna mecburdu ya da birileri tarafından mecbur bırakılmıştı. Hayat bu dünyada çok büyük bir yük vermişti omzuna ama o bundan hiç gocunmadı, üzülüyordu belki ama oda biliyordu ki eğer bu mendiller satılmazsa hem ben hem de ailem aç kalacak. Affet çocuk hem hayatı hem de bizi.

Ama bizler de haklı olabiliyoruz bazen bu konuda güvenemiyoruz. Buradaki güven sorunu çocukta olmadı asla onu bu işe zorlayan ya da bu işi yapmaya iten sebep kısacası çocuğa değildi olan güvensizlik çocuğu kullanarak kendine pay çıkartan ailesineydi asıl sitem ve güvensizlik.

Başını okşadığında geçecek gibi duruyor çoğunun, ama onlarda biliyor ki bitmeyecek. Arkasını döndüğü zaman ağlayan kardeşlerinin gözyaşları onun hayat yolunda başka yönlere savrulmasına izin vermeyecek.

O bütün engellere rağmen direniyordu, pes etmiyordu hemen. Savaşmak mı gerek yoksa ona kendini teslim etmek mi?

Şunu da bilmek gerekir ki kimi insanlar da bu engelleri bir fırsata dönüştürmeyi başarabiliyor. Bazı kitaplarda bile engellere karşı başarıya umut olmuş insanlar bile var. Peki onlarda olup da bizde olmayan o şey nedir?

Ve siz değerli okuyucularım sözlerime birazdan okuyacağınız hikaye ile son veriyorum. Umarım bizlerde onlar gibi savaşçı ruha sahip olup asla pes etmeye, acıların bizi yıkmasına izin vermeyiz sağlıcakla kalın…

Bir tüccar Mutluluğun Gizi'ni öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış. Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş.
Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış: Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş; dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış. Bilge sırayda bu insanlarla konuşuyormuş ve bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.
        Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama Mutluluğun Gizi'ni açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş.
- "Ama, sizden bir ricada bulanacağım", diye eklemiş, delikanlının eline bir kaşık verip sonra bu kaşığa iki damla sıvıyağ koymuş. "Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz."
Delikanlı sarayın merdivenlerini inip-çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış. "Güzel, demiş bilge, peki yemek salonumda ki acem halılarını gördünüz mü?
Bahçıvan Başı'nın yaratmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? Kütüphanedeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?

 Utanan delikanlı hiçbir şey görmediğini itiraf etmek zorunda kalmış. çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş.
- "Öyleyse git, evrenimin harikalarını tanı", demiş ona bilge, "oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin."

 İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş. Bilgenin yanına dönünce gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
- "Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?" diye sormuş bilge. Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.

- "Peki", demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi, "sana verebileceğim tek bir öğüt var:
- " Mutluluğun Gizi dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan."

 

 Mutlu Kalın...

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
ŞAHİN İMZA GÜNLERİ DÜZENLEDİ
ŞAHİN İMZA GÜNLERİ DÜZENLEDİ
9 günün bilançosu ortaya çıktı!
9 günün bilançosu ortaya çıktı!

istanbul escort antalya escort travesti ankara escort ankara escort porno ankara escort bayan