İstanbul’un fethinin 562. yıldönümünü idrak ediyoruz. Bu vesile
ile bu günkü yazımda fetih şuuru ve İstanbul’un fethine dair bazı
notları paylaşmak istiyorum.
İslam’ın fetih anlayışı:
Fetih anlayışı iki türlüdür. 1- İnsanın hırs ve aç gözlülüğüne
dayanan fetih anlayışı. 2- Ulvi (İlim, iman, adalet ve barış gibi) bir gayeye
dayanan fetih anlayışı. Peygamberlerin, alimlerin ve gönül erlerinin yaptığı
fetihler gibi ki, İslam'ın fetih anlayışı da budur. Nitekim bir hadis-i şerifte
peygamber efendimize sorulan, “Biri cesaretini göstermek, diğeri
milletini korumak, öteki kendine yiğit adam dedirtmek için savaşan
kimselerden hangisi Allah yolundadır? Sorusuna Efendimiz (s.a.v)
- “Kim, İslâmiyet daha yüce olsun diye savaşıyorsa, o Allah
yolundadır.” cevabını vermiştir. (Buhârî, İlim 45)
İslam fetihlerinin asli amacı insan aklı ile sosyal hayatı, Allah inancı
gibi temel İslam gerçekleriyle buluşturmak ve bu buluşmanın önündeki
tarihsel, kültürel ve psikolojik engelleri aşmaktır.
Peygamber Efendimiz İstanbul’un fethinin İslam ve
Müslümanların geleceği adına önemine işaret etmiş ve fethedileceğini
müjdelemiştir:
İstanbul, mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel
komutan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir." (Ahmed b. Hanbel,
Müsned, C. IV/18189)
Peygamber Efendimizin (s.a.s.) İstanbul'un fethedileceğini
müjdeleyen sözleri, Müslümanların İstanbul’u fethetme yönündeki
duygularını coşturmuş, ilây-ı kelimetullah için defalarca sefer
düzenlemelerine vesile olmuştur. Bunlardan ilki Hz. Osman (r.a.)’ın
halifeliği döneminde Suriye Valisi olan Hz. Muaviye (r.a.) tarafından
Bizans üzerine yapılan seferdir.
Bu seferde Peygamberimizin seçkin sahabisi, evine misafir
olmakla şereflendirdiği Halid bin Zeyd Ebû Eyyub el- Ensarî (r.a.) de
bulunmaktaydı. Bu büyük zat ilerlemiş yaşına aldırmaksızın sefere
katılmış, fetih müjdesini yaşamak istemişti. Vefatından az önce sefer
arkadaşlarından şu ricada bulundu: “Şayet burada vefat edersem,
cenazemi hemen kaldırmayın. Ordunun gidebileceği en son noktaya
kadar götürün ve beni oraya defnedin.”İslâm askerleri mübarek
cesedini götürebildikleri yere kadar götürdüler. Ve cenazeyi
defnettiler. Daha sonra İstanbul’un fethiyle Ebu Eyyub el Ensârî’nin
kabri, Fatih’in hocası Akşemseddin tarafından tesbit edildiği belirtilir.
Bugün kabri, kendi adıyla bilinen Eyüp semtinde bulunmaktadır….
Takvimler 29 Mayıs 1453 Salı gününü gösterdiğinde, Fatih
Sultan Mehmed Han İstanbul’a girerek asırlar süren Bizans
egemenliğine son verdi. Böylece dalgalar halinde Müslümanları
asırlarca buraya sevk eden Peygamber müjdesi, bu büyük devlet
adamına nasip oldu. Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’in
hadisindeki müjdeye konu olmak ne büyük şereftir! Elbette bu, çok
kimseye nasip olmayan bir lütf-u ilâhidir.
Cihat ve fetih şuurunun temelinde insana değer verme düşüncesi
Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethettikten sonra
Ayasofya’ya gidip iki rekat şükür namazı kıldıktan sonra Yerlere
kapanan ahâli, rahip ve eski Ortodoks patriğini gördü. Bu halde onları
görünce kendilerine şöyle bir hitapta bulundu. “Kalkınız! Ben Sultan
Mehmed, sana ve bütün ahâliye söylüyorum ki, bugünden itibaren ne
hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda, benim gazabımdan
korkmayınız” Fatihi fatih yapan en önemli ilke İnsana verilen değer
değil miydi? Kim olursa olsun, hangi dine inanırsa inansın İnsan
kıymetliydi. Çünkü Yaratan tarafından yaratılmış idi. Sultan Fatih bu
şuuru hiç şüphesiz Peygamberimizden, O’nun, Mekke’nin fethinde
ortaya koyduğu, hoşgörü, sevgi ve merhamet tablosundan almıştır.
Bu fetihler ve başarılar azmin, çalışmanın, birlik ve beraberliğin
neticesidir. Bu vesile ile o nebevî müjdeye mazhar Sultan Fatih
hazretlerini, onun seçkin ordusunu, aziz ecdadımızı, şehit ve
gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Ruhları şâd
mekanları cennet olsun.
Hayırlı Cumalar…